Sokak röportajlarının keskin dili Ali Çeven, "Ben Türk değilim!" sözleri nedeniyle tutuklandı. Bu sözler, Türkiye'nin toplumsal hafızasında derin yankılar uyandırdı. Çünkü bu söz, Kürt halkının yüzyıllar süren asimilasyon çabalarına bir isyan niteliğindeydi.
Ali Çeven'in tutuklanması, ifade özgürlüğü ile ulusal birliğin sınırları konusundaki hassas tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Bir yandan, Ali Çeven'in sözlerinin nefret söylemi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunanlar var.
Öte yandan, Ali Çeven'in sözlerinin yalnızca Kürt kimliğini kabul etmenin bir ifadesi olduğunu ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunanlar da var. Bu tartışmalar, Türkiye'nin toplumsal ve siyasi kutuplaşmasının derinliğini gözler önüne seriyor.
Ali Çeven'in tutuklanması, Kürt halkının baskılanmasına ve asimile edilmesine yönelik uzun bir geçmişin parçası olarak da görülüyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana Kürtçe yasaklanmış, Kürt kültürüne yönelik baskılar uygulanmış ve Kürtlerin vatandaşlık hakları kısıtlanmıştır.
Ali Çeven'in tutuklanması, bu baskıların devam ettiğinin bir göstergesi olarak değerlendirildi. Kürt halkı, kendi kimliklerini özgürce ifade etme hakkını talep etmeye devam ediyor. Ali Çeven'in tutuklanması, bu talebin bastırılma çabalarına rağmen büyümeye devam ettiğini gösteriyor.
Ali Çeven'in tutuklanması, Türkiye'nin toplumsal barışını tehdit eden bir durumdur. İfade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, yalnızca toplumsal gerilimi artırır ve sorunların çözümünü engeller. Türkiye'nin, ifade özgürlüğü ve toplumsal barış arasında hassas bir denge kurması gerekmektedir.
Ali Çeven'in tutuklanması, bir dilin isyanıdır. Kürt halkının kendi kimliğini özgürce ifade etme talebinin sembolüdür. Bu isyan, Türkiye'nin toplumsal barışını ve demokrasisini tehdit eden bir durumdur. Ancak aynı zamanda, Kürt halkının haklı mücadelesinin ve ifade özgürlüğünün öneminin bir hatırlatıcısıdır.