Barcelona - Las Palmas: Bir Ada Hikayesi




Barcelona'nın kalabalığından sonra Las Palmas'ın sakin sularına yelken açtım. Canary Adaları'nın en büyük adalarından biri olan Gran Canaria'nın hareketli başkenti, Katalonya'nın hareketli metropolünden çok farklıydı.
Las Palmas'a vardığımda ilk dikkatimi çeken, okyanus kokusunun şehir sokaklarına kadar uzanmasıydı. Havanın tuzlu serinliği, cilde hoş bir ferahlık veriyordu. Sahil şeridi boyunca uzanan Las Canteras Plajı, kristal berraklığında suları ve altın rengi kumlarıyla cennet gibi görünüyordu.
Las Palmas'taki günlerimi, şehrin tarihi kent merkezini keşfederek geçirdim. Triana Mahallesi'nin dar Arnavut kaldırımlı sokakları, renkli binalarıyla büyüleyici bir ambiyansa sahipti. Vegueta Mahallesi ise şehrin kalbiydi ve muhteşem Santa Ana Katedrali'ne ev sahipliği yapıyordu.
Ama benim için Las Palmas'ın en büyülü yanı, "caldera" olarak bilinen devasa volkanik krateriydi. Kraterin kenarındaki Pico de Bandama'ya tırmandım ve adanın nefes kesici panoramik manzarasıyla ödüllendirildim.
Las Palmas'ta sadece keşif yapmadım, aynı zamanda adanın lezzetli mutfağının da tadını çıkardım. Yerel balık pazarında taze yakalanmış deniz ürünleriyle ziyafet çektim ve geleneksel "papas arrugadas con mojo" (tuzlu patatesler ve soslu) gibi Kanarya spesiyalitelerini denedim.
Las Palmas'tan ayrıldığımda, ada hakkında yalnızca turistik bilgiler değil, aynı zamanda bir adanın insanları, kültürü ve manzaraları arasındaki eşsiz bağı hakkında da değerli bilgiler edinmiştim. Barcelona'nın hareketli temposundan Las Palmas'ın sakin cazibesine kadar, bu yolculuk bana İspanya'nın çeşitliliğini ve her bölgesinin kendine has güzelliğini hatırlattı.
Ve böylece, Barcelona - Las Palmas yolculuğum, iki zıt şehrin bir hikayesi haline geldi ve bana İspanya'nın sunduğu zengin ve çeşitli deneyimleri bir kez daha gösterdi.