Futbol sahalarının gözdesi, yıldızlar takımının incisi Batshuayi... Adını her duyduğumda içimde müthiş bir heyecan kabarıyor. Çünkü o, benim için futbolun sadece bir oyun değil, bir tutku olduğunu gösteren insanlardan biri. Ancak son zamanlarda onu ekranda izlerken, bu heyecanın yerini bir hüzün kaplıyor.
Batshuayi'nin sahada yalnız olduğunu hissediyorum. Takım arkadaşları arasında parlıyor, yetenekleriyle herkesi büyülüyor ama bir o kadar da yalnız görünüyor. Top ayağına geldiğinde gözlerinde bir burukluk okunuyor. Sanki o anı bekliyormuş, ama kimse ona pas vermek için hareket etmiyormuş gibi bir hüzün.
Hatırlıyorum, geçtiğimiz sezon oynanan bir maçta, Batshuayi rakip kaleye doğru bir koşu atmıştı. Top ayaklarındaydı ve ben onun o topu nasıl yuvarlayacağını tahmin ediyordum. Ama takım arkadaşları o koşuya destek vermek yerine geriye doğru kaçtılar. Batshuayi tek başına kaldı, rakip savunma onu kuşattı ve topu kaybetti.
O an kalbim kırıldı. Çünkü Batshuayi'nin yalnız olmadığını, takım arkadaşlarının onunla birlikte olduğunu düşündüm. Ama yanılmışım. Onlar onu yalnız bırakmışlardı.
Belki de Batshuayi'nin yalnızlığının nedeni onun demasiado iyi olmasıdır. O kadar yetenekli ki, takım arkadaşları onun bu yeteneklerinin farkına bile varmıyorlar. Onu sadece maçın bitimini bekleyen bir figüran olarak görüyorlar.
Ama Batshuayi öyle biri değil. O bir yıldız, bir savaşçı. Sahada her şeyini veriyor, ama karşılığında aynı şeyi göremiyor. Bu da onu yalnızlaştırıyor.
Ben Batshuayi'nin yalnızlığını derinden hissediyorum. Çünkü onun gibi yalnız hissettiğim zamanlar benim de hayatımda oldu. O anlarda da futbol sayesinde kendimi iyi hissetmiştim. Futbolu oynamak, izlemek, hatta onun hakkında konuşmak bile bana yalnız olmadığımı hissettirmişti.
Batshuayi'ye sesleniyorum: Yalnız değilsin. Burada, senin yalnızlığını hisseden ve senin için tezahürat eden insanlar var. Biz senin yanındayız. Ve unutma, sen bir yıldızsın, bir savaşçısın. Asla pes etme!