Bedava bedavaaaa!




Bedava şeylerde en büyük tehlike "bedava" olmaları. Bedava peynir sadece fare kapanında olur. Biz de bir peynir değiliz, öyle değil mi?
Ama beynimiz bedava şeylere bayılıyor. "Nasıl kaçırırım?" diye düşünüyoruz anında. Odamıza yığdığımız, "Bir gün lazım olur" dediğimiz, ama hiç kullanmadığımız eşyaları düşününce kafamızı duvarlara vurmaya başlıyoruz.
Alışveriş merkezlerindeki "Bedava numune dağıtımı" tabelaları, bizi bir mıknatıs gibi kendine çekiyor. O numuneler, "Şekerli cennet" gibi görünüyor gözüme. Ama sonra, o numuneyi almak için iki saat sıra beklediğimi, sıramın geldiğinde de iki damla numuneyi elimde sıktığımı fark ediyorum.
"Ücretsiz kargo" fırsatları da öyle. Hepimiz ücretsiz sevkiyata kanmışızdır. Ama sonra, "Ücretsiz kargo" diye aldığımız ürün, beklenenden çok daha geç geliyor. Ve biz de o bekleme süresi boyunca sinir krizleri geçiriyoruz.
"Ücretsiz üyelik" de aynı tehlikeyi sunuyor. "Üyelik ücreti ödemeden tüm özelliklerden yararlan" diyorlar. Ama bir süre sonra, "Ücretsiz üyelik"inizin aslında çok sınırlı olduğunu görüyorsunuz.
Bedava internet de bir başka tuzak. "Sınırsız internet" diyorlar. Ama sonra, hızının o kadar yavaş olduğunu görüyorsunuz ki interneti kullanmak işkenceye dönüşüyor.
"Bedava eğitim" de son zamanların en büyük yalanlarından biri. "Ücretsiz eğitimle istediğin bölümde oku" diyorlar. Ama gerçekte, o "ücretsiz eğitim"in kalitesinin o kadar düşük olduğunu görüyorsunuz ki okula gitmekten vazgeçiyorsunuz.
"Bedava sağlık" da büyük bir yalan. "Ücretsiz sağlık hizmetiyle hastalıklarınızı tedavi edin" diyorlar. Ama gerçekte, o "ücretsiz sağlık" hizmetinin o kadar kötü olduğunu görüyorsunuz ki sağlığınız için endişelenmeye başlıyorsunuz.
Öyleyse, bedava şeylere kanmayalım. Ücretsiz olanın her zaman bir bedeli olduğunu unutmayalım. Ve paramızla mutluluğu satın alamayabileceğimizi, ama en azından huzuru satın alabileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım.