Genç Faik, Anadolu'nun dört bir yanında gezerek türküler dinlemiş, türküler söylemiş, memleketinin geleneksel ezgilerini derlemiştir. Her bir ezginin arkasındaki hikâyeyi, her bir sözün altındaki duyguyu özümsemiş, onları kendi yorumuyla yeniden seslendirmiştir.
Faik Öztürk'ün sesi, Türk halk müziğinin özünü yansıtır. Derin bir hüzün, coşkulu bir sevinç, her notadan süzülür gelir. Sazının telleri, türkülerinin yankılarıyla birlikte, dinleyicilerin kalbindeki en gizli duyguları uyandırır.
Yıllar içinde, Faik Öztürk sayısız ödül almış, sayısız konserde sahne almıştır. Ancak onun asıl başarısı, Türk halk müziğini yeni nesillere aktarmakta yatar. Çıraklarına verdiği dersler, onların sazlarını tutuş şekillerinden türkülerin ruhlarını kavrayışlarına kadar her şeyi kapsar.
Bugün, Faik Öztürk Türk halk müziğinin yaşayan bir efsanesidir. Sesi, türkülerimizle birlikte nesilden nesile aktarılacak, Anadolu'nun yürek sesini dünyaya duyurmaya devam edecektir.
Bir gün, Faik Öztürk'ün sazının tellerinden yükselen bir türküyü dinlerken, içimde tarifsiz bir duygu seli kabardı. Anladım ki, Türk halk müziği sadece bir müzik değil, bir mirastı. Bu mirasın bir parçası olmak, hepimize düşen bir görevdi.
Ey Faik Öztürk, sen Türk halk müziğinin gururusun, sen bizim yaşayan tarihimizsin. Sazın sustuğunda, türkülerin bittiğinde, adın ve müziğin sonsuza kadar kalplerimizde yaşayacak.