Bizim memlekette "kandıra" kelimesi genelde olumsuz bir anlam taşır. Birini kandırmak, ona yalan söylemek, onu yanlış yola saptırmak demektir. Ancak "kandıra" kelimesinin bir de daha masum, daha eğlenceli bir anlamı vardır: Şaka.
Çocukluğumda en sevdiğimiz oyunlardan biri "kandıra"ydı. Birbirimize komik şakalar yapar, gülerdik. En klasik kandıralardan biri "el sıkışınca düşme" kandırasıydı. Birbirimizin elini sıkarken aniden elimizi aşağı doğru çeker, karşı tarafın düşmesini sağlardık. Bu şakayı o kadar çok yapmışımdır ki, artık elimi sıkarken bilinçaltımda bir refleks oluşmuş. Hâlâ elim elim sıkılırken içimden "şimdi düşecek" diyorum, karşı taraf düşmese bile.
Bir gün arkadaşımla otobüsteydik. Yan tarafımızda oturan adam uyuyordu. Arkadaşım bana bir fikir verdi: "Şu adama kandıra yapalım." Ben pek istemesem de arkadaşım ısrar etti. Adamın başının arkasına doğru eğilip, "Uyanın, durağınız geçti!" diye bağırdı. Adam uyandı ve telaşla yerinden fırladı. Fakat otobüsün durağa yaklaştığı filan yoktu. Adam şaşkınlıkla etrafına baktı. Arkadaşım ve ben ise gülmekten yerlere yatıyorduk.
Kandıraların en güzelleri bence kendiliğinden olanlarıdır. Planlı şakalar o kadar da komik olmaz. En güzel kandıralar, hiç beklemediğiniz anda, sizin de içinizden gelerek yaptıklarınızdır. Bir gün üniversitede ders çalışıyordum. Yanımda oturan arkadaşım çok sıkılmıştı. Ben de ona bir kandıra yaptım: "Hoca geliyor!" dedim. Arkadaşım bir anda yerinden fırladı, kitaplarını toplamaya başladı. Sonra hoca falan gelmediğini anlayınca bana çok kızdı. Ama sonra ikimiz de gülmeye başladık. ta kandıra kandıradır, kızmaya gerek yoktur.
Kandıralar hayatımızı renklendirir, bizi güldürür. Hayatın ciddiyetini biraz olsun unutturur. Küçük bir kandıranın bile insanı neşelendirebileceğini unutmamak lazım. O yüzden hayatın tadını çıkarın ve bol bol kandırın!