İstanbul'un kalbinde, Fatih semtinin dar sokaklarında büyüdüm. Çocukluğumun en güzel anları, mahallemizin küçük parkında top koşturduğum zamanlardı. Her hafta sonu, arkadaşlarımla buluşup saatlerce futbol oynardık. O günlerde, en büyük hayalim bir gün Olimpiyat Stadı'nda forma giymekti.
Yıllar geçti, hayallerim büyüdü. Liseyi bitirip üniversite sınavlarına hazırlanırken, bir yandan da mahalle takımımızda futbol oynamaya devam ettim. Şansım yaver gitti ve Türkiye Kupası'nda iyi bir performans sergileyerek bir Süper Lig takımının dikkatini çekmeyi başardım. Kısa süre sonra kendimi Olimpiyat Stadı'nın zemininde top koştururken buldum.
Olimpiyat Stadı'nda oynamak, tarifsiz bir duyguydu. Her maç, binlerce taraftarın önünde bir rüyaydı. Maçların atmosferi inanılmazdı, sanki tüm şehir sizinleymiş gibi hissediyordunuz. Her gol attığımda, sanki tüm mahallem benimle gurur duyuyormuş gibi hissediyordum.
Şimdi, Olimpiyat Stadı'nda oynamaktan emekli oldum. Ama o günlerdeki hatıralar, hala kalbimde canlı bir şekilde duruyor. Her zaman, mahallemin küçük parkında top koşturan o çocuğu hatırlayacağım ve hayallerimin peşinden gitmenin ne kadar önemli olduğunu unutmayacağım.
Olimpiyat Stadı'nın ışıkları altında, bir şehir ve bir rüya bir araya geldi. O günlerde, İstanbul'un kalbinde büyümüş bir çocuk için hayaller gerçek oldu ve futbol, tüm şehrin bir parçası haline geldi.