Yayladağı Sınır Kapısı: Bir Hatıranın Kapısı




Yayladağı Sınır Kapısı'nın kapalı günlerinde, ben henüz bir çocuktum. Hatay'ın o güzel köylerinde, sınırın hemen yanı başında yaşıyorduk. Türkiye ve Suriye arasında, bir zamanlar ticaretin ve dostluğun aktığı bir kapı olan Yayladağı Sınır Kapısı, o günlerde sessiz ve bomboştu.
Yıllar sonra, sınır kapısının tekrar açılacağı haberi kulağıma çalındığında, içimde tarifsiz bir heyecan kabardı. Sanki yeniden bir bağ kurulacak, kaybolan bir parça geri dönecekti.
Sınır kapısına vardığımda, kalbim heyecandan yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Kapıdan geçtiğim an, başka bir dünyaya adım atmışım gibi hissettim. Suriye'nin o tanıdık kokusu, yıllardır özlediğim sesler... Sanki yıllardır görmediğim bir akrabamı yeniden bulmuştum.
Suriye tarafında, insanlar yüzlerinde kocaman gülümsemelerle beni karşıladılar. "Hoş geldiniz!" dediler. "Yıllardır sizi bekliyoruz." Onların sıcaklığı, o anda dünyanın tüm dertlerini unutturdu bana.
Sınır kapısında saatlerce dolaştım. Eski dükkanların yıkılmış duvarları arasında, bir zamanlar kaynamış hayatın izlerini aradım. İnsanların yüzlerindeki çizgiler, yaşanmışlıkların ve özlemin izlerini taşıyordu.
Yayladağı Sınır Kapısı'nın açılması, sadece iki ülke arasındaki bir geçiş noktası değildi. Aynı zamanda bir hatıranın kapısı, kaybolan bağların yeniden kurulmasıydı. Bu kapıdan geçen her insan, bir umut taşıyordu. Belki bir geçmişi yeniden keşfetme umudu, belki de geleceğe dair yeni bir umut...
Sınır kapısından ayrılırken, arkama bir daha baktım. O betonarme yapının içinde, sayısız hikaye gizliydi. Her taşında, her köşesinde bir anı vardı. Yayladağı Sınır Kapısı, sadece bir kapı değildi. Bir hatıranın, bir özlemin, bir umudun kapısıydı.